Funda AVCI
  Güncelleme: 08-06-2022 02:19:00   07-06-2022 00:17:00

'Dur' demenin vakti geldi!

İnsan evladının her dönem, her zaman ve her an…

Geçmişten bugüne kadar toplumumuzda insanların başkalarına karşı yapmayı çok sevdiği ve de vazgeçemediği, ama nedense kendilerine yapılmasına dair tahammül edemedikleri ve de hiç sevmediği bir konuyu sizlere taşımak istiyorum.

Yergi...

Nedense yermekten gelen olayı yaptıklarında da, işi kılıfına uydurup ‘eleştiri’ deyip işin içinden çıkmaya çabalıyorlar...

Eleştirinin iyisi kötüsü olmaz ki...

Eleştiri yol göstericidir, olumlu-olumsuz değerlendirme vardır ama amaç daha çok olumluya sevk etmektir, iyi niyetlidir.

Kötü eleştiri deyip sığındıkları ise yergidir.

**

Kuşkusuz hiç yabancı olmadığınız durumlar, konular.

Günlük hayatımızda sık sık rastlayıp ve bilinçli bilinçsiz yapılan bu kötülük tohumuna artık 'dur 'demenin vakti geldi.

'Ben eleştirilmekten rahatsız olmam' bu sözü duydunuz mu hiç?

Gerçekçi olmasını beklemeyin. Her insan, belli bir dozdan sonra rahatsız olur. Özellikle de eleştiri değil yergiyse

Aslında ‘eleştirilmekten rahatsız olmam’ sözleri de yergiyi bilmemekten kaynaklanıyor.

Yoksa her halükarda eleştiri iyidir.

Yergi ise bütün bünyeleri güçsüz düşüren bir virüs.

**

Bizi sanatta, ilimde sürekli daha mükemmele götüren eleştirel düşünce, mesele insan ilişkilerine geldiğinde zihinsel dedikodulara ve bunun gibi olumsuz düşünceyi huy edindirecek durumlara dönüşebilir.

Başkalarını her fırsatta yeren insanlar, genellikle kendileriyle de barışık değiller. Bilinçaltında kendini bir türlü beğenemeyen insanın bilinçaltı onu korumak için önlem alır ve başkalarının kendisinden daha zayıf olduğu senaryosunu destekleyici deliller arar. İlginç bir şekilde birisinin en kızdığımız yönü, bizim geçmişte yaptığımız ama terk ettiğimiz veya farkında olmadan şu anda halen kurtulamadığımız bir yönümüz olabilir.

Tüm bunlar sonuca götüren bilinçli ve eleştiri değil aslında yargılama bu da yerginin ta kendisidir.

Başkalarını yargılama konusunda en kabul gören görüşlerden biri, üstünlük kurma isteğinin buna yol açtığıdır.

Gerçekten de şöyle bir düşündüğümüzde. Başkalarını niye kafanızda etiketleyip yargılarsınız, niye dedikodusunu yaparsınız? Yoksa bu yöntemle açık ve net ortada olan bu zorbalığı kamufle mi ediyorsunuz…

Başka işiniz yok mu? Bu tür yaklaşım size ne kazandırır?

Ne kazandırabileceğini tasavvur etmek zorken, ne kaybettirdiği hakkında bir şeyler söylenebilir.

Yargılama, insanı sürekli yargıladığı kimseden gittikçe uzaklaştırır.

Empatiyi ise, adım adım ortadan kaldırır. Bizlik duygusu tamamen yok olmaya yüz tutar. Empatinin tamamen kaybedildiği uç noktada da işkence yapmaya kadar gidebilir.

Kafanızı kaldırıp, çevrenize bi şöyle bakmanızı tavsiye ederim. Belki ne demek istediğimi anlamış olursunuz.

**

Son iki yıldır toplumumuzda ruhsal çöküntü ve stres son safhalarda. İnsanlar gereksiz bir baskı altında ve hayatları da dışa dönüklükten çok, artık içe dönük olmaya başladı.

Sebepse, bence belli bir kesimde adım adım kaybedilen empati diye düşünüyorum.

Çünkü, özellikle genç ve yaşlı kesimde hızla empati duygusunun azaldığını gördüm ve fark ettim.

(azaldığını bırakın artık, empatinin ne olduğunu bile bildiklerini sanmıyorum.)

Kaybedilen bu duyguyla, zorbalıklarını kamufle ettiklerinin de şahidi oldum. En kötüsü de, yaptıkları haksız tutumu doğruymuş gibi sergileyip karşısındaki ve çevresindeki insanlara inandırdıklarını (kabullendirdiklerini) fark ettim.

Bu konuyu da değerlendirmek istememin nedeni de, bu tutumdaki insanlara artık göz yumulmaması gerektiğini düşündüğüm için diyebilirim.

Bu sebeple de anlatacağım başlıklar zihninizin bir köşesinde kalıp, bu tip insanlarla karşılaştığınız zaman başa çıkmanın bir püf noktası olabilir.

O zaman başlayalım…

***

Ya bir yol aç, ya da birilerinin açtığı yoldan git der Konfüçyus.

Yol açmaya cesaretin var mı?

Yürüyecek yol bulmaya cesaretin var mı?

En çok cesaret gerektiren, başkaların yolundan çekilmektir.

Gün geçtikçe artış gösteren tüketim (ürün anlamında değil!!! İnsan anlamında cümleye yükledim bu yönden dikkate alalım)

Gün geçtikçe tırmanan tembellik eğilimi.

İnsanlar kendini geliştirmek ya da daha iyi hale getirmek için uğraş vermekten uzak kalırlar.

Ülkemizde sıkça karşılaştığımız bu durum,

Başkalarını yerme hakkına sahip olduğunu düşünen insanların ortaya çıkardığı bir çöplük haline geldi.

Sana karşı saldırgan bir şekilde eleştiri yaptığını sanan bir kişi, hayatın için ne kadar önemli?

Cümlelerini dikkate alman gereken birisi mi?

Yoksa senin için hiçbir değeri olmayan gereksiz bir insan mı? Son günlerde, özellikle sıklıkla bu soruyu soruyordum kendime… Ve de aniden okuduğum bir kitapta Nietzsche'nin bir sözü aradığım cevabı tık diye verdi.

Bu tip insanlara karşı "Ben bu kulaklara göre ağız değilim" dediği bu söz…

Senin varlığın için birer sinek olan insanlara karşı canını sıkmaya değecek mi? önce bunu düşünelim.

Yapılan yerginin amacı ne, seni yaralamak, canını yakmak, utandırmak yada özgüvenini zedelemek mi?

Bir kısım insan, kendini değerli hissetmek için etrafındaki insanları küçültmeye çalışır.

Senin hassas ve kırılgan yapın bu duruma müsait ise eğer, özsaygını kaybedebilirsin.

Eleştiri adı altında yergi yapıldığında dur ve düşün! Karşındaki kişinin amacı ne?

Bence başkalarını aşağılamaya, küçük düşürmeye çalışan kişi, kendisini aşağılık ve küçük düşürülmüş olarak görüyordur.

Olgunlaşmış bir zihne sahip insan, başkalarını aşağılamaya ihtiyaç duymaz. Kişiliği oluşmamış ve zehirli insan tiplerinin sevdiği harekettir, eleştirmek hatta gömmeye çalışmak.

Bu tip insanlara karşı gözünüz açık olsun. Aşağılık olan sen değilsin.

Dikkat çekici başarılar ortaya çıkarıyor isen, insanların kötü eleştirmesi kaçınılmaz bir sondur. Üretmeyen, yenilik getirmeyen ve de kendi fikri olmayan insanların oluşturduğu bir toplum, tembellik içinde saldırganlaşır. Yaptıkların, çoğu insanda kıskançlık duygularını ortaya çıkaracak. Kıskanılıyor olmak, doğru yolda ilerlediğinizi gösterir.

Yerginin çoğu zaman bizim yaptıklarımızla ilgisi yoktur. Saldırgan kişiler bazen sadece dikkat çekmek ve ilgi görmek için bunu yapar. Amaçları ise sizi öfkelendirmek yada üzmek ama en haklıyken haksız duruma düşmek.

Cevap vermek ise, karşındakini ciddiye almak olarak görüleceği için, sessiz kalabilmek en etkili ve güçlü saldırı yöntemidir. Onun için sabrederek sessiz kalmayı öğrenin derim.

Yaptıklarından emin misin? Kendinden emin misin? Hayatına amacına hizmet edecek şekilde mi yaşıyorsun? Önemli olan bu. İnsanlar bazen haklı da olabilir bunu da göz ardı etmeyelim bazen haklılık payını dikkate almak, gelişmek için iyi bir yaklaşım olur. Onun için iyi gözlemleyin.

Kişiliğine ve amacına ne kadar güvenirsen, yergilerle başa çıkman kolaylaşır. Bu yüzden kendine kendinize güvenin yeteneklerinizi sevin, saklamayın gün yüzüne çıkarın .

Yaşama katacağınız değer üzerine fazla kafa yorun ve gelen eleştiriler senin için sinek vızıldaması haline gelsin.

**

Mutluluk deli gibi yaşamakmış...

İnsanoğlunun tüm zincirlerini kırmasını ve salt özgürlüğe kavuşmasını sağlayan konumun ‘Delilik’ olduğundan bahseder Erasmus.

Aklın en geliştirilmiş hapishane olduğunun bilinciyle; delilik bizi tamamen özgürleştirmemişse, hala varsa ufak tefek akıl kırıntıları, henüz delilik mertebesine ulaşamamış olduğumuzu da biliriz.

Ve yine Erasmus; “Deliliği tanımlamak, ona sınırlar çizmektir, oysa deliliğin kudretinin sınırı yoktur. Onda ne cila, ne de riya olabilir. Kalbinde bulunmayan bir hissin görüntüsü hiçbir zaman alnında da görülemez. Ve nihayet her yerde o kadar kendine benzer ki; bilge rolü oynamayı ve öyle görünmeyi çok isteyenler de dahil olmak üzere; kimse deliliği saklayamaz.” derken, yine çok haklıdır.

Bırakın şu yalan dünyada ciddiye almamız gerekenleri hayatımıza dahil ederek onların açlığını doyurmayın.

Gerçeği yüzlerine vurmaktan korkmayın. Korkmayın ki, artık bu empati yoksunluğu son bulsun.

Bu tip durumlarla başa çıkın ve hayatı deli gibi yaşayın mutluluğunuzu elinizle teslim etmeyin.

Bilmek bilinçlenmenin ön şartıdır.

Hayatta yaşadığımız deneyimlere bilgiyi de eklemek bizi güçlü kılacaktır. O yüzden bu tip insanlarla mücadelenin yollarını sormalı, soruşturmalı, araştırmalı ve okumalıyız. Unutmayın okuyan insanın hayatı okuması da kolaylaşır.

Toplamda hepsini bir şöyle göz gezdirdiğimde…

Sizlere son sözüm: öğrenmeyi sevmeyip, çok bilenlerin.

Okumayı sevmeyip, konuşanların bomboş işler peşinde olup, üretenlere saldıranların. Cesaretinizi kırılmasına izin vermeyin. Unutmayın! En sadık köpek bile, arada bir sahibine havlar.

Günün sözü de bu olsun #Cesaretin varsa arkasından söylediğini yüzüne söyle.

  Bu yazı 3168 defa okunmuştur.
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI nisbar giriş betnis giriş yakabet giriş