halkalı escort,avrupa yakası escort,şişli escort,avcılar escort,esenyurt escort,beylikdüzü escort,mecidiyeköy escort,istanbul escort,şirinevler escort,avcılar escort İstanbul Escort Escort İstanbul Ankara Escort Mersin Escort Bursa Escort İzmir Escort
gaziantep escort,gaziantep rus escort,gaziantep escort,seks hikayeleri
“… durunca anlaşılır saatin kaç olduğu…” (Turgut Uyar)
Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar diyor Tolstoy: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre, kasabaya bir yabancı gelir.
O yabancı geldi: SALGIN… Öyle sanıyorum ki muhteşem hikâyeler bizi bekliyor olacak ilerde. Zira hayat ileriye doğru yaşanırken, geriye doğru anlaşılıyor.
***
Bütün sahalarda olduğu gibi tiyatro da hazırlıksız yakalandı SALGIN’a… Oysa salgınların, toplu ölümlerin, karantina yaşamının konu edindiği yüzlerce, belki binlerce metin vardı tiyatronun edebiyatını oluşturan. Öte yandan tiyatro sanatı hep daha iyi bir gelecek özlemi ve tasarımıyla, geçici çözümlerden ziyade kalıcı sonuçlarla ilgilenen, ahmaklığın maskesini düşürmeye kendini adamış bir sanatken, nasıl oldu da kasabaya gelen bu yabancı karşısında çaresiz kaldı!.. Hatta kötürüm hale dönüştü…
***
Tiyatromuzun hazırlıksız yakalanmasının, bu kötürüm halinin ve genel anlamda yaşadığı krizin ayak sesleri uzun zamandır işitiliyordu zaten. Krizin soy kütüğünü saptamak diye bir şey var. Yıllar öncesinden Ayşegül Yüksel’in hemencecik bir çağrıya evrilecekmiş duygusu yaratan şu sözleri, meselenin ne kadar yakıcı olduğunun altını kalın kalın çizmekte: “Bugün tiyatromuz ‘var olanı yineleme’ kolaylığını; sorgulama, değiştirme ve ‘yenileme’ sürecinin cefasına yeğ tutan, ‘hazır yiyici’ tembel yanımızın bedelini ödemektedir.”
***
Belli ki oyunun kuralları yeniden yazılacak. Bu süreçte tiyatromuzun temel meselelerine yönelmek, değişimi sağlayacak bir fırsata dönüşebilir.